TAK KadıköyTAKorTAKTAK Röportaj
YABANCILARIN GÖZLEMİNDE İSTANBUL
Merve- TAK’a hoş geldin!
Adam- Tekrardan merhaba!
M- Nasılsın? Nasıl gidiyor?
A- İyiyim. Oldukça canlı ve ilham almış durumdayım. Evet röportaj için hazırım.
M- Tamam o zaman, bana biraz kendinden bahseder misin?
A- Evet, anlatayım, adım Adam Soroczyński. Soyadım uzun çünkü Polonyalıyım ve Erasmus değişim programı için geldim ve Marmara Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde grafik tasarım okudum.
M- İstanbul, Kadıköy’de bu dönemi nasıl geçirdiğini düşünüyorsun? Nasıl beklentilerle gelmiştin buraya?
A- Kadıköy’de ki bu dönem oldukça ilham vericiydi çünkü sanat okuyorum ve bu öyle bir şey ki, ilham olmadan var olamaz. Onun için sadece yaratmak, bir şeyler yapmak istedim ve Kadıköy’den, ilçenin kendisinden ve etrafımdaki insanlardan gerçekten etkilendim. Her gün bir şeyler yapmak istedim, kendim için de elbette.
M- Yakın zamanda sen ve arkadaşların TAK’ta bir sergi yaptınız. Serginin fikri nasıl çıktı ve ürünlerin sanatsal süreci nasıl ilerledi?
A- Temel olarak her şey genel bir fikirle başlar çünkü sadece hepimiz birer sanatçıyız, hepimiz Erasmus insanıyız ve hepimiz Kadıköy’de yaşıyoruz. Üniversite projelerinden fazlasını yapmak istiyorduk ve İstanbul ve Kadıköy hakkındaki deneyimlerimizi birbirimize anlattıktan sonra fark ettik ki, hepimiz çok farklıyız, çok farklı anılarımız ve duygularımız var şehir hakkında ve düşündük ki bunu bir şekilde paylaşabiliriz ve sonrasında sergi fikri çıktı. Sonra birden, tam da zamanında tabii ki TAK bizi başından itibaren destekledi. Biz de dedik ki, eğer fırsatımız varsa, fikrimiz de var, birileri bizimle beraber yapmak da istiyor, kesinlikle yapmalıyız. Onun için 14 sanatçıyı farklı departmanlardan topladık. Sanatçılar, cam, heykel, geleneksel Türk sanatı, tekstil, performans sanatı ve grafik çalışıyorlar. Biz de sadece bir sergi yapıp, tamamen farklı duyguların bir arada olduğu, farklı hikayeleri bir arada sunmak istedik. “Haydi Haydi” sergi fikri de buradan çıktı. Fikri takip ettik. Söylemeliyim ki süreç oldukça kolaydı. Başta kötü olabileceğine dair düşüncelerim vardı, hepimiz sanatçıyız hepimizin her şey hakkında farklı düşünceleri var, ve sandım ki birbirimizi anlayamayız. Ama en sonunda hepimiz birbirimizi destekledik ve her şeyi hızlıca, zamanında yapar hale geldik. Temel olarak her şeyi bu şekilde gerçekleştirdik.
M- “Haydi Haydi” ismini nasıl buldunuz? Çünkü çok tipik bir Türk ifadesidir ve bunu kültürden nasıl çekip aldınız merak ettim.
A- Evet evet, evrensel bir şey bulmaya çalıştık çünkü Erasmus öğrencileri, yabancılar tarafından yapılmış bir şey ama sadece bizim için değil, burasının insanları için de aynı zamanda. Onun için hem bizim için hem de burasının, Türkiyeli insanlar için kullanımı yaygın olan bir ifade seçmek istedik. Başta, slogan “buyurun buyurun”du çünkü buyurun’u sokakta heryerde, pazarda heryerde “buyurun buyurun buyurun” ama sonra bayağı büyük bir tartışma oldu bu, birkaç saat sonra “haydi haydi” ye karar verdik, çünkü bunu da sokakta fazlaca duyuyoruz. Sokaklarda yürürken, pazardayken Kadıköy’de heryerde, herkes seni davet etmek istiyor, ev sahipliği yapmak istiyor. Biz de dedik ki o zaman hem bizim için hem burada yaşayanların anlayabileceği “haydi haydi sergimizi görmeye gelin” gibiydi. Onun için adını “Haydi Haydi Erasmus sergisi” olarak koyduk.
M- İsim ilginçti ve sergi, bakış açısı farkı olduğu için de özgündü. Gündelik şeylerin yabancı bir bakış açısından yansımasıydı. Senin bir tablon ve birkaç başka ürün vardı, dokumalar, heykelden sigara olan bir yüz ve el, o da çok ilginçti. Arkadaşlarının nasıl çalıştığı hakkında bilgin varsa belki bizimle paylaşabilirsin?
A- Evet, mesela ellerle ilgili süreç ve sigara oldukça uzundu. Her zaman nasıl gittiğini sorarak ben de arkadaşıma destek olmaya çalıştım. Çünkü biliyorum ki çok fazla zaman harcıyor o takıları yapmaya. Çok zor ve zaman alıcıydı, başından, eskiz halinden beri. Eskiz zamanı tabii ki sadece bitiriş süreci değil, çalışıyor mu, parmağa oturuyor mu ve diğer her şey çok uzun bir süreçti. Dokuma da öyle. Dokumanın kendisi de çok zaman alıyor, her şeyi yapmak ve çok sabırlı olmak. Yapan kızlardan bir tanesi öncelikle Kadıköy’deki eski binalardan birinin renklerinden esinlenip onları fotoğraftan dokuya geçirdi. Yine uzun bir süreçti, esinlenmek, fotoğraftan dokuya tamamen aynı renklerle geçirmek. Bence herkes proje hakkında çok fazla düşünüyordu. Bizim asıl işimiz Istanbul hakkında farklı bir görüş sunmaktı ve onun için öncelikle kendi içinde ne olduğunu, Istanbul hakkındaki duygular neler, burası Kadıköy hakkındaki duygu ne, sonrasında zaten oluşturmaya ve yapmaya başlıyorsun. Onun için uzun bir süreçti ama herkes 2 ayda yaptı, hepsi de değil ama 2 ay “Haydi Haydi sergisi” süreciydi. Ama öncesinde, başından beri Istanbul hakkında düşünmeye başladığımız an, sergi için aklımızda eskiz yapmaya ve sergi fikri oluşturmaya başlamıştık. Sonrasında zaten üretims üreci ve her şeyi oluşturma.
M- Burada Marmara Üniversitesi’nde aldığın eğitim nasıldı peki? Seni nasıl beslediğini düşünüyorsun? Halihazırda yeni bir şehirde yeni bir deneyim yaşıyordun, ek olarak eğitim sistemi de senin için yeni miydi?
A- Eğitim sistemi çok farklı değil çünkü derslerin neredeyse hepsi aynı, bilgisayar programları aynı . En önemli fark hocalar arasındaydı. Çünkü Türkiye’deki hocalar ve Polonya’daki hocaların farklı deneyim ve becerileri var. Bunları da öğrencilere tabii ki aktarmak istiyorlar. Onun için yapılması gereken tek şey onları dikkatle dinlemek ve ne göstermek istediklerini ve anlatmak istediklerini anlamak. Ve bence temel fark buydu, öğretmenlerin ne söyledikleriydi. Ama bunun yanında, bizim printer kullanımımız biraz farklı gibi. Ama bu sadece Polonya ve Türkiye arasındaki deneyim farkından dolayı. Temel olarak Marmara’daki eğitim becerileri çok yüksek ve öğretmenler gerçekten profesyöneller, ne söylemeleri gerektiğini biliyorlar.
M- Peki şehir nasıldı ve senin sanatsal sürecine etkisi oldu mu?
A- Ben başından beri Kadıköy’de yaşıyordum ve Kadıköy’e adım attığımdan itibaren, ilk muralı gördüğümde biliyordum burasının sanatsal bir semt olduğunu. Bence Kadıköy semti, nasıl söylenir bilmiyorum ama süper-mega ilham verici. İstanbul’da çok fazla yer keşfetme imkanım oldu, Istanbul’da yaşamayı düşünseydim kesinlikle Kadıköy’ü seçerdim. Çünkü burada herkesin kendine ait bir atölyesi var ve görebilirsiniz ki sadece bir şeyler yaratmak istiyorlar. Sadece kendi hallerinde bir şeyler yapmak istiyorlar ve bu çok ilham verici. Tabii ki şehir bir telaş içerisinde yaşıyor ve bence her şey çok hızlı çok hızlı ve bence insanlarla oturup beraber olmanız gerekiyor. Ama sonuçta bunu gerçekten seviyorum. Gerçekten öyle bir şey ki seni hep daha fazlasına itiyor. Bence benim için de iyi derslerdi bunlar, bir şeyleri önce olduğundan daha hızlı yapıyor olmak.
M- Acele etmenin dışında sevdiğin başka neler var, sokaklarda yürümek belki?
A- Sanıyorum favori mekânım Kadıköy’deki deniz kıyısı, oradan geçmeyi, oraya gidip kayalar üzerinde oturup gün batımını, tarihi yarımadayı izlemek çok ilham verici. Ve çok çok fazla genç insan kayalarda oturuyor, görebilirsin ki bu gündelik bir alışkanlık. Sadece dinlenmek, kayaların üzerinde oturmak ve bir şey yapmamak, sadece gün batımını izlemek, sadece doğayla vakit geçirmek istiyorlar. Türkiye hakkında sevdiğim şeylerden bir tanesi, insanlar dışarıda anı yaşamayı seviyorlar. Gençler dışarıda eğlenmeyi seviyorlar, kaykay yapmayı ya da basketbol oynamayı mesela. Yürümeyi, herhangi bir şey yapmak, her şey onlar için gibi. Bizim için de, Kadıköy’de her gün yürümek büyük zevkti. Çay içmeye gitmek, zaman geçirmek, insanlarla restoranlarda konuşmak, kulüplere gitmek harika. Arkaoda benim favorim. (gülüşmeler) Öncelikle Polonya’da yaşadığımdan farklı bir hayat. İnsanlar acele içinde olsa da, kendim olmaya, bir şeyler yapmaya, sanatçı olmaya ve sadece dinlenmeye zamanım olabildi. Onun için hepsinin bir arada olması, çok sevdim.
M- Çiziminde bir atlayışı resimlendirmiştin, deneyimini temsil ediyordu. Nasıl sona erdi, şimdi dönemin sonundasın.
A- Evet aslında bu atlayışı yaptım, bilirsin ya, çünkü başında çok da kolay atlayamadım çünkü daha ormanlık ve dağlı bir yerde yaşıyordum, çok da düz ve şehir gibi olmayan bir yerde. Başında bu atlayışı yapmaktan korkuyordum, yani İstanbul’da yaşamaya alışmaktan. Çok büyük bir atlayıştı, en sonunda söyleyebilirim ki buradaki telaşa alıştım, buradaki yaşama alıştım gibi. Daha iyi bir insan olup, daha güçlenmişim gibi hissediyorum. Sadece bunu yaptığım için, çünkü benim için büyük bir şehirdi, süper büyük ve inanılmaz çok insan. Burasının sakin bir yer olmasından dolayı mutluyum, telaşlı bir hayat ama stres yok. Ama Polonya’da sürekli stres altındayım. Şimdi sonuca bağlamam gerekiyor, “neden?” Polonya daha büyük değil ama strese orda giriyorum burada değil. Bir şeyler yanlış bunu bir sonuca bağlamam lazım ama.(Gülüşmeler) Stressiz yaşamak Polonya’ya götürmek istediğim bir deneyimdi ve şehrimde Kadıköy gibi bir yer bulmak.
M- Erasmus’la gelecek yeni öğrenciler için önerilerin neler olabilir?
A- Eğer sanatçılarsa tabii ki sadece zamanlarının tadını çıkarsınlar. Eğer bir şey yapmak isterlerse o da bir atölye ve çalışma mekânı bulmayla alakalı. Burada yapabilirler, sanatçılar için mükemmel bir yer diğer insanlar için de tabii, dinlenmek isteyenler, arkadaşlarıyla vakit geçirmek isteyenler, disko kulübe gidebilirler ve bence burada kendilerini tamamıyla bulabilirler. Bence burası İstanbul’un merkezi gibi, harika insanlar ve özellikle gençler için, Erasmus insanları için birbirlerini, diğer genç insanları bulmak önemli, onun için çok güzel.
M- İlham verici bir obje oldu mu Türkiye’de ilgini çeken, çok da Avrupalı olmayan ama özel olan. Böyle bir şey oldu mu?
A- Evet oldu… Genel olarak Türkiye’de mi yoksa?
M- Genel olarak…
A- Evet evet, tüm bu eski şeyler, biliyorsun, Türkiye’de her yerde, açıkhava müzesi gibi. Bu tür şeyleri ziyaret etmek için çok fazla vaktim oldu çünkü kendimi böyle hazırlamıştım, Türkiye’yi olabildiğince fazla keşfedebilmek için. Ve bu oldukça özgün bir şey, burada sahip olduğunuz şeylerden çok etkilendim. Her şey tarih biliyorsun, çünkü Türkiye binlerce kültürün kesişimi. İnsanlar Türkiye’den geçmişler, bir süre kalmışlar sonra terk etmişler ve şimdi büyük bir tarih var ortada. Şehrin tamamı, ülkenin tamamı büyük bir tarih, açık hava müzesi gibi. Hepsi İstanbul gibi değil tabii ki, İstanbul sadece başlangıç. Kapadokya’da gördüklerim, Miletos, Bergamon, Troya tarafları ve Karadeniz, Trabzon, tüm Karadeniz bölgesi, çok etkileyici şeyler. Türkiye’nin ne kadar büyük olduğundan çok etkilendim. Herkese gerçekten ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Zannediyorum ki Polonya’dan çok fazla insan gelmiyor, çok fazla bilmedikleri için sanıyorum. Ama Türkiye’nin her yerinde harika şeyler var tabii ki.
M- Bir grafik tasarımcı olarak, Kadıköy’de eksik bir şeyler var mı sence, yine yabancı gözleminden. Buraya ne eklemek ya da getirmek isterdin, profesyonelliğini göz önünde bulundurursan.
A- Evet, tarihten konuşurken, biraz daha fazla Khalkedon izleri görmek isterdim eski Kadıköy’de olduğu gibi. Belki bir sanatçının ya da grafik tasarımcınsın tasarladığı, Khalkedon şeyine giden eski yolu gösteren küçük bir harita olabilir belki. Bence Kadıköy’ün kendisinin çok güzel bir hikâyesi var, çok geniş bir arka planı ve bence bunun insanlar için toparlanması lazım. Ben bunu değiştirmek isterdim sanırım. Grafik tasarımcısı bakış açısından, bütün binaları güzel, bakımlı bir şekilde görmek isterdim. Belki hepsinin yeniden yapılması değil ama iyileştirilmesi ,iyileştirilmesi de değil yani demek istiyorum ki eski binaları yeni bir şekilde görmek istiyorum, kendimi kaybettim ama demek istediğim şey, Kadıköy’deki tüm bu eski binalara aşık oldum ve nasıl yıkıldıklarını ve umursanmadıklarını görüyorum, sadece yıkmayı tercih ediyorlar ya yıkmayı yada yeniden yapmayı tercih ediyorlar. Bence sadece restore etmeleri gerekiyor, evet kelime bu “restore” tabii ki. Restore edip mükemmelliğini geri getirmek çünkü muazzamlar ve bence Kadıköy için mükemmel kartpostal olurlar. Eğer İstanbul’a 5 ya da 10 sene sonra tekrar gelsem Kadıköy’ü binaların daha çok bu şekilde olmuş haliyle görmek isterdim, biraz daha restore edilmiş.
M- Mural ve heykeller hakkında ne düşünüyorsun?
A- Evet onlar benim favori şeylerim başından beri, havaalanından gelmemin 1 saat ardından ilk duvardaki muralı gördüm tamamen mükemmeldi. Çünkü tam bir sanat eseriydi daha sonra da her köşede görmeye başladım ve düşündüm ki Kadıköy böyle güzel bir yer. Ve bu muraller de bu semtin mükemmel kartpostallarılar. Eğer sanatçılar bir şeyler yapacaklarsa şehirler için daha fazla bu tür şeyleri yapmaları gerekiyor. Herkesin gidip bakabileceği, çünkü sadece hayran kaldığından dolayı bir dakika bakıp durabileceği bir şey. Onun için bence Kadıköy’ün daha sanatsal şeylerini tabii ki iyi olacaktır. Ama bence oldukça sağlam bir fikir Kadıköy için çünkü diğer semtlere kıyasla en sanatkar olanı Kadıköy.
M- Bence de. (Gülüşmeler) Yemeğin nasıl bir etkisi olduğu üzerine konuşmuştuk, ondan da bahsedelim.
A- Evet, Türkiye’deki her şeyden etkilenmemin sebebi yemekler. (Gülüşmeler) Yemek yemeği genelde de çok seviyorum ama burada sadece yeni bir ülke keşfettiğim ve ziyaret ettiğim için neyi görmem gerektiğini biliyorum, sadece eski binalar değil aynı zamanda mutfakla da tanışmak istiyorum. Yani 10 kilo aldım burada, (Gülüşmeler) Çünkü paramı sadece yemek yemeye harcadım. Şu an biliyorum ki Türk yemeği benim gerçekten özleyeceğim bir şey. Polonya’da olanlardan çok farklı değil ama yine de farklı.
M- Sence yemekler buradaki modunu etkiledi mi? (Gülücükler) Bilirsin bazen su bile farklı tadar yeni yerde.
A- Evet evet! O kesin. Modumu değiştiren şeyler neden bilmiyorum ama, ayran. İlk geldiğimde ayranı denediğimde tuzlu süt gibi demiştim ve güzel gelmemişti. Sonra kontrol ettim ve gerçekten tuzlu süttü. Ondan sonra onsuz bir şey yiyememeye başladım. Çok seviyorum, bence modumu değiştirdi ve bence artık daha mutluyum. Çok komik ya, mutluyken yiyorum üzgünken yiyorum.
M- Belki şimdi zıplayışları yapman için sana cesaret veriyordur? (Gülüşmeler)
A- Evet evet, Tüm zıplayış, tüm bu şeyleri yemek biliyorsun. Ah başında biliyordum, zıplamaya korktuğumda, köşedeki yemeği görüp onun için atladım. (Gülüşmeler) Gülüyorum, şaka yapıyorum ama Türkiye’yi gerçekten sevmemin asıl nedeni buydu. Ama ayrıca, çayı içme şekli benim için tamamen farklı. Çünkü şu an Polonya çay ve kahve ile dolu, şimdi çay içmek benim için bir ritüel gibi, her zaman her saat içiyorum. Şu an çok normal bir şey. Bu günlük alışkanlığı Polonya’ya götürmek istiyorum. Çünkü elbette bundan sonra çayımı Lehçe’deki gibi “herbata” diye söylemeyeceğim, sadece “çay” diyeceğim. Sadece burada öyle alıştığım için. Bu harika bir şey.
M- Kulağa hoş geliyor!
A- Evet!
M- Çok teşekkürler geldiğin için. Güzel bir konuşma oldu.
A- Ben de sana çok teşekkür ederim.
FOREIGN VIEWS ON ISTANBUL
Merve- Welcome to TAK!
Adam- Hello once again!
M- How are you? How are you doing?
A- Im good Im good, Im really fresh and really inspired, yes I’m ready for the interview.
M- Okay so can you tell me about yourself a bit?
A- Yes, I will tell, my name is Adam Soroczyński and my surname is long because I’m from Poland and I came for Erasmus Exchange program and I studied in the University of Marmara Güzel Sanatlar and I’m studying graphic design here in Kadıköy, Acıbadem.
M- How do you think you spent this one semester in Kadıköy, Istanbul and what were your expectations when you were coming here?
A- This one semester in Kadıköy was very inspirational for me because I’m studying arts, its something that without inspiration it cannot exist. So I just wanted to do something, create something and I really felt inspired from Kadıkoy the district itself, by all the people around me and I really really love it and yes I just want to create everyday something, doing for my own as well.
M- So recently you and your friends had an exhibition in TAK, how did you get the idea of the exhibiton and how was the artistic process of these products?
A- So basically everything starts with the very general idea just because we all are artists, we all are Erasmus people and mostly living here in Kadıköy. All of us wanted to do something more than university projects, and once we shared our experience about Istanbul, Kadıköy and the city itself and we discovered that we are so different and we have so many different memories and different feelings about the city and we just thought maybe we can share it somehow and then was the idea for the exhibition and suddenly it was just like exactly perfect on time we found ofcourse TAK place, that supported us from the begining and we said like “okay if we have opportunity to do it, we have an idea to do it, someone who support us and want to do it with us, we will do it for sure. “ so thats why we just collected all the forteen artists from different departments because they are also elected from studying glass, sculpture, traditional turkish art, textile, performance art and graphic. And we all just decided to do one exhibiton with totally different feelings, different stories and thats how the haydi haydi exhibition comes from. We just followed the idea. The process was very easy I have to say, just because I really had bad feelings at the begining, we all artists we all have different ideas for everything and I kind of thought that we will not understand eachother but after all we really support eachother we just were doing everything very quickly on time with the date and everything so thats how we made it basically.
M- And how did you thought of the name “haydi haydi” because it is a very typical turkish phrase I really wonder how you got it from the culture?
A- Yes yes, so we tried to find something very universal because it was of course it was meant to be our exhibition of Erasmus people for foreign people but of course we say like its only not us also for citizen people for here. So we wanted to use something very common also for us as well as citizens from Turkey will understand the same word. At the begining it was “buyurun” because we can hear buyurun just everywhere on the street on the bazaar, everywhere where we are going as there is “buyurun buyurun buyurun” but then it was very very big discussion this one we really after like few hours we just decided about “haydi haydi” that also its because we heard it so many times on the street. When we’re going to the streets to the bazaars here in Kadıköy everywhere, people want to invite you want to be like a host and just like “haydi haydi”/”Comon comon” for us, thats what it means. And we thought like okay even we understand and turkish people will understand and its also something like “comon comon to see our exhibition” so thats why want to just to do it like “haydi haydi the Erasmus exhibition”
M- It was really an interesting name and during the exhibition it was unique because of the perspective difference, a foreign perspective which was a reflection of everyday things we see but from foreign view. So you had a painting and some other products were of a textile and a sculptural hand and face with the cigarette, that was very interesting. If you know how your friends were working maybe you can tell us.
A- Yes for example the process with the hands and the cigarettes was very long. I also support my friends, kind of like asking all the time how she is doing because I just know that she spends so many hours just doing all these jewelry you know, its so difficult and time consuming. She spent really much time on it sketching. Of course not only the final process but also about if its working, if it fits on the finger and anything and it was a very long process also like the textile thing. That textile itself takes so much time to do the carpets to do the everything and so many times just to do it and be patient. One of the girls got inspired from ruined houses’ colors in Kadıköy and she put the colors from the photography to the textile so it was kind of very long process for her to just get inspired and get photography and then put it on a textile with exactly on color. I think everyone was thinking just a lot about the project. The main task for us was to show a different view on Istanbul and it means that you just have to first think what it really is inside you, what is the feeling about İstanbul, feeling about here district Kadıköy, and you just start creating and doing. So it was a long process but everyone did it only in 2 months, not even all of it but 2 months was for the process of “Haydi Haydi exhibition” but before that from the begining we started to just thinking about Istanbul, that was the moment we started to create the sketch in our head actually and then it was just the idea for the exhibiton. And then the final process then, making everything.
M- What about the education you had here in Marmara University? How do you think it was feeding you, when you were already having a new experience in a new city and was it also a new education system?
A- The education system is not so different because all of the courses are almost the same, the program on the computer are the same. The most important difference is between the professors. Because the professors here in Turkey and in Poland they just have different skills and experience. They want to just show it to the students. So the thing is just to listen them carefully and listen what they want to just show you and what they say. And I think that was the main difference, just to hear what other professors are telling you know, that was the big difference for me. But beside it, the way we use print making of course and machine, its a little bit maybe different. But its all about the experience they have here and Poland. But basically educational skills here in Marmara are very high and the professors are really professionals, they know what to say.
M-How about the city and how it inspired you in your artistic process?
A- I was living from the begining in Kadıköy and from the begining, as I stepped to Kadıköy, I knew when I saw the first mural, I just knew it was going to be very artistic city. I think Kadıköy district I dont know how to say but super mega inspirational. I mean really I just discovered so many districts so many different parts of Istanbul. I think if I would decide to live in Istanbul, I would choose Kadıköy for sure. Because everyone here has their own atelier. And you can see that they just want to create. They just want to do something more on their own and thats very inspirational. Of course the city lives in rush, I think its so fast so fast, and you just have to sit, be with them all the time with the people. But after all I really love it. It is stil something that push you to the more. I think it was very also good lessons for me to just do something more faster than before.
M- So what else, other than rushing you can point out as your favorite thing, walking around the city and what else?
A- I think it was just working hour, you mean the typically things I think yes? I lost myself. (Laughter)
M- Maybe some natural stuff?
A- I dont want to go for it. (Laughter) I think especially my favorite place is the sea coast in Kadıköy and I just love passing by and going sitting on the rocks watching sun set, watching the old city and everything is very inspirational. And its also that many many young people sitting on the rocks as well, you can see that it is a daily life habit you know, they have. They just want to get rest and just want to sit on the rocks, do nothing actually, just watching sunset, just spend time with nature. Thats something I really love about Turkey that people just also like really enjoy the moment outside you know, they just want to spend time and I see here in Kadıköy there are so many things like so many places the young people just go and do entertainment. Like skate boarding or they go playing basketball, they just want to do jogging or do anything else, its all for them. For us, I think it was just so pleasure for me everyday just walking around in the Kadıköy, in the streets. Because its just going for a çay or spending time and talking with people in the restaurants also going clubbing, the dance club and thats very cool. Arkaoda is my favorite. (Laughter) So I really really love it. So it was something really inspirational. First of all it was a different life you know, than I had in Poland. Even if people would be in the rush I could have time for just being like myself, spending time on creating, being artist and just getting rest. So it was everything at once, I really love it.
M- You were illustrating a “jump” on your painting, representing your experience so how did it end up, now you are at the end of the semester.
A- Yes, actually I did this big jump you know, because from the begining I couldn’t just jump so easily because I used to live in a more foresty mountain space, usually not that flat maybe. And not that big like a city. I was just like from the begining afraid to just jump and to get used to live here in Istanbul. It was like a really big jump but after all I can say that I think I got the rush here, I kind of got used to live here and I feel like, I feel stronger, a better person. Just because I did it, because it was a big city for me, super big city and super many people. So I am really happy that its just really calm here I am living in the rush but I am not stressed. But in Poland for example Im living in the stress all the time. And now I have to make conclusion why? Poland is not bigger but I live in stress there not here. Something is wrong and I have to just do a conclusion. (Laughter) So yes, living without stress is one experience I just want to bring back to Poland for sure. And find a place somewhere like Kadıköy in my city.
M- What would you advice to new Erasmus comers to do here?
A- For sure, if they are artist they should just enjoy every time here. Because if they want to create something its all about to find the atelier or find just a place to just create something. They can do it here, its a perfect place for artists also for the other people who just want to rest, spend time with friends, they can go to the disco club and I think they can just find themselves here perfectly. I think its like a center of Istanbul you know, with wonderful people and especially for young people, other Erasmus people its important to just find other young people, so its nice.
M- Any inspirational objects you witnessed in Turkey, maybe something not so European but special to Turkey. Is there anything like that?
A- Yeah there is.. Generally in Turkey or?
M- In general…
A- Yeah yeah, all these ancient stuff you know, you have here in Turkey, it is an open air museum. I have a lot of time to visit these things and I spent also a lot of time to do it because I was prepared to discover Turkey as much as I can. And thats something that is really unique, I am really impressed by what do you have here. Its all history you know, you have everyhting because it was, also Turkey it is like a point of mixed of thousands of cultures you know. The people were just going through the Turkey all the time also staying here, leaving the country, now its just like a big history. Its like a whole city, whole country is just a big history, an open museum you know. Its not only about Istanbul of course, Istanbul is just only the begining. What is there, what is inside the Capadocia the things I saw the Miletos, Bergamon, Troya this part, also the Karadeniz, Trabzon this whole part in the Blacksea thats something really impressing. Im just really impressed about how big it is, the Turkey. I really recommend to all of the people to travel. Turkey is just.. I think not many people from Poland I have to say, not many people come to Turkey, because they dont know much about it, the things that I hear. But afterall its every kind of place in Turkey has something very beautiful.
M- As a graphic designer, is there something missing in Kadıköy? From a foreign view also. What would you add or bring here, considering your profession.
A- Yes, talking about the history I would want to see more of the ancient Khalkedon like the previous Kadıköy. To see something maybe the artist or a graphic, should design a small map about the ancient road to the Khalkedon thing in Kadıköy just to see for the tourists maybe they want to ask the sea, I think Kadıköy itself has a wonderful story, a very big background and I think it should be recovered to show it to other people. I think I would want to change this. And as a graphic a more artistic points of view I would like to see all these beautiful old buildings. Maybe not rebuild not improved but just recovered, no not recovered, I just want to say old buildings I want to see them in new ways, I lost myself but I just want to point out, I just I mean I fell in love with all these old buildings in Kadıköy and I see how much of them are just collapsing, people not taking care about them, they just prefer to just destroy or something, just leave it or just rebuild it. And they think they should just like restore it, this is the word “restore” it of course. Restore it and bring the magnificance of it because it is very beautiful and I think its beautiful postcards for Kadıköy as well. If I would want to come back in 5 years or 10 years I would like just to see Kadıköy just with much more buildings like this, like restorated and little bit of…
M- What do you think about the murals, sculptures?
A- Yes, thats my favorite things I saw from the begining like exactly one hour pass I came from the airport I saw the first mural on the wall and it was just amazing. Because it was just pieace of art and then I saw them in every corner and I thought like, Kadıköy just wonderful place with this. And these murals are wonderful postcards of this district. And I think if only there are artists to do something, I think here cities should like do many things like this. Just put some art on the wall because its very beautiful. Its something that everybody is just going and looking at this, standing for few minutes because he is really amazed. So I think its very beautiful to see more artistic things of course in Kadıköy. But I think its a very safe idea for Kadıköy, I see compared to other districts Kadıköy is the most artistic part so I really love it.
M- I think so. We talked about how food effected you, lets talk about that also.
A- Yes, from all the things in Turkey effected its because of the food, I love food.(Laughter) I love eating so much in general but here when Im just discovering new country and just visiting I just know what to see not only see old buildings I just also want to meet the kitchen. I mean I gained 10 kilos here, I am kind of happy for it (Laughter) Because I just spend my money just eating all the time and Im really happy because of that. Now I know that Turkish food is something I will really really miss. Its not totally different from what we have in Poland but stil its different.
M- Do you think the food difference effected your mood here? (Laughter) You know sometimes the water tastes different when you move to a new place.
A- Yes, yes, yes! Thats for sure. I mean the things that change kind of my mood I dont know why it is but ayran I think besides just from the begining when I just tried the first ayran I was like it tastes like milk and salt water and I said like its not good. But then I checked, yeah it is milk with salt water. Exactly after this now, I cannot eat any food without ayran. I just love it so much, so I think it changed my mood and I think I’m much happier after eating Turkish food you know. So funny like, I’m just eating eating when Im hungry when Im sad,
M- Maybe now it gives you more courage to do the jumps? (Laughter)
A- Yes, yes! The whole jump, eating all these things you know. Oh I know from the begining when I was afraid to jump, I just saw the food on the other corner to jump for it, yes (Laughter) Yeah Im laughing but, Im joking but, I think it was the main reason that I really loved it, Turkey you know. But then also the way of drinking çay, right now its much different for me rightnow. Because now in Poland its full of coffee and tea everything, but now the way of drinking çay is like a ritual for me you know, I’m just drinking it everytime every hour, every spending time with friends just sitting somewhere, taking çay, its just so normal right now. I want to take this daily habit back to Poland. Because for sure from now on I wont call tea in my Polish language like “herbata” but I will just call it çay just because I got used to it, something super amazing.
M- That sounds cool!
A- Yes!
M- Thank you so much for coming, it was a nice talk.
A- Thank you so much as well.
Sonraki yazı
TAK Kadıköy ve TAK Kartal, Sosyal Demokrat Belediyeler Derneği’nin düzenlediği (SODEM) 2016 Yerel Yönetim Ödülleri ...
devamı...Önceki yazı
mangAnime Türkiye sitesinin anime film gösterim ve atölye çalışmaları Şubat ayında TAK'ta başlıyor, Haziran’a ...
devamı...