Duyu Analizi ile Oyun Peyzajı Tasarımı - Fenomenolojik Yaklaşım

01 Haziran 2016, Çarşamba

TAK KadıköyTAKorTAKTAK Röportaj

Bahçeşehir Üniversitesi Oyun Peyzajı (Playscape) Sergisi proje yürütücülerinden Ela Kaçel ve Nilay Gülmez ile proje sürecinin nasıl ilerlediği, öğrencilerin fenomenolojik yaklaşımı nasıl sürdürdüğü ve mimarlık eğitimi üzerine sohbet ettik.

-TAK’a hoş geldiniz, Nilay Hocam ve Ela Hocam. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Nilay G.- Tabii, ben Yrd.Doç.Dr. Nilay Ünsal Gülmez. Uzun süredir Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim ve İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü 1.sınıf Temel Tasarım çalışmaları stüdyolarının koordinatörlüğünü yürütüyorum. Altı kişilik bir ekiple çalıştık bu dönem Ela Kaçel, Dürnev Atılgan, Zeynep Ceylanlı, Murat Şahin ve İlgi Karaarslan’la, uzun süredir birlikte çalışan bir ekibiz. Bu bağlamda Kadıköy’de Yel değirmeni gibi daha çok mahalle dokusunun olduğu ve çocukların da biraz bu dokunun içine katılabileceği yerlerde proje yapmaya çalışıyoruz.

Ela K.- Ben Ela Kaçel, ben de Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. Hem Mimarlık Bölümü hem de İç Mimarlık ve Çevre Tasarım Bölümü’nde dersler veriyorum. Uzun süreden beri ben de Nilay’la birlikte İç Mimarlık bölümünde 1. Sınıf tasarım stüdyosu ekibindeyim. 1. Sınıf projemizde özellikle öğrencilere, çevreye daha açık ve duyarlı olmalarını sağlayacak projeler sunuyoruz, bu tür konular seçiyoruz. Nilay’ın bahsettiği gibi, Kadıköy-Yeldeğirmeni’nin bu açıdan diğer mahallelere göre önceliği var. Özellikle mesela bizim ilgimizi çeken duvar resimleri oldu, kentsel alanda kamuya açık yeni sanat eserleri diyebiliriz. Bunlar tabi kentsel mekânlara çok yeni anlamlar katabiliyor. Mahalle içinde daha farklı bir bakış, farkındalık yaratıyor mahalle sakinleri arasında. Tabi bununla birlikte Yel değirmeni mahallesinin önemli bir tarihi geçmişi var. Haydarpaşa Tren Garı’nın kuruluşuyla birlikte burada yaşayan yabancı mühendisler, 19. yüzyılda yeni konut tipleri, yeni apartmanlar ve kamusal yapılar oluşturmaya başlıyorlar. O açıdan çok değerli bir bölge Kadıköy’ün tarihi için ve tabii böyle bir bölgede çalışmanın öğrencilere büyük faydası var.

Nilay G.- Bir de belki şunu ekleyebiliriz, İç Mimarlık öğrencileriyle çalışıyoruz ve kentsel iç mekân kavramı da aslında öğrencilerin aşina olmaları gereken bir konu. Yeldeğirmeni de bu kamusal alanlar ve iç mekân ilişkisini kavramaları açısından çok önemli diye düşünüyorum. O duvar resimleri, ölçek, seçtiğimiz noktaların çevreyle ilişkisi, bu bağlamda çok önemliydi bizim için. Bir başka önemli nokta da bir duyu haritalaması yapmalarını istedik. Gerçekten çevreyi yani bağlamı nasıl onlara kavratabiliriz, çünkü bağlam yada konsept kelimeleri çok soyut havada uçan bir takım kelimeler özellikle birinci sınıf öğrencileri için. Onun için düşündük ki biz bunu bir takım kurallara bağlayalım, hatta o yüzden bir yürüme protokolü geliştirdik ve öğrencilere önerdik. İlk önce kendimiz bu anlamda öğrencilere zenginlik sunacak yedi nokta belirledik, öğrencilerin seçtikleri arazinin etrafında bir güzergâh belirlemelerini istedik ve dedik ki 6 ila 10 metrede bir duracaksınız ve durduğunuz noktada acaba nasıl bir zemine basıyorsunuz ya da işte çevrenizde neye dokunabilirsiniz, burnunuza neyin kokusu geliyor, ne duyuyorsunuz ve ne görüyorsunuz, bunları belgeleyin. Yeldeğirmeni fırınlarıyla meşhur bir yer, ekmek kokusu, bazı noktalarda odun kokusu, bir fırının yanında bir odun yığını vardı ve o noktada çalışan öğrenciler odun kokusunu çok şiddetli duydular, ya da okullardan gelen öğrenci sesi, burada trafik çok fazla yok o yüzden başka sesler duyabiliyorlar. Kuş sesi ya da çöp kokusu gibi başka yerlerde çok duyamayacağımız İstanbul’un kalabalığından ve karışıklığından dolayı öğrencilerin hissedemeyeceği kokuları, renkleri burada görebileceklerini düşündük. O anlamda da iyi bir seçim yaptığımızı düşünüyoruz çünkü çıkan ürünlerde de o farklılıkları görmek mümkün oldu aslında.

Bu bana fenomenolojiyi anımsattı. Tasarım içerisine fenomenolojiyi yedirdiğimiz zaman bakış açısı değişmeye başlıyor sanırım.

Nilay G- Evet bakış açısı değişmeye başlıyor, başka şeyleri de gözlemlemeye başlıyorlar. Burada çok çocuk var ve projemizin adı da oyun peyzajı, ama her ne kadar çocuğa hitap ediyor gibi görünse de aslında bütün mahalleliye hitap eden bir proje ve program olarak da açık, ve bu duyusal deneyimlerden türeyecek bir program olsun istedik. Yeldeğirmeni’nde kafeler de çok belki kafelerin olduğu noktalarda anne babalar çocuklarını oturup izleyebilecek mi, nasıl bir açıdan görebilecekler. Yani duyu analizi ister istemez programın oluşumu ve bir şekilde maddeleşmesine de katkı sağlıyor diye düşünüyoruz.

Biz oldukça ilginç bulduk çünkü renkler ve analizler, dokulardan ve hislerden yola çıkılarak elde edilen şeylerdi. Ve bunun renklerle ifade edilip daha sonra bir şekle döndürülmesi alışılmış bir şey değildi. Fotoğraflarını zaten yayınlayacağız ama aklınızda var mı yaklaşımıyla alakalı farklı bulduğunuz?

Nilay G.- Mesela doğrudan duvar resimlerinden ilham alan projeler var, neredeyse o resmi üçüncü boyutta, buradan edindiğim deneyimle nasıl sürdürürüm ya da nasıl devam edebilirim noktasında işe başlayan öğrenciler vardı. Onlardan aldığımız ilginç sonuçlar var, bir de biz malzeme kısıtı vermiyoruz. Öğrencinin o hissiyatını hangi malzemeyle dışa vuracağına kendisinin karar vermesini istiyoruz. Pipetlerle yapılan bir proje vardı, onu ben oldukça ilginç buldum, zaten görselinde de bulutlar yere inmiş gibiydi. Çünkü Yeldeğirmeni’nde sanki gökyüzünü daha çok görebiliyorsunuz. Bir takım akslar var.

Gerçekten öyle çünkü yokuş olduğu için gökyüzü ve deniz çok rahat bir şekilde kadrajın içerisinde yer alıyor.

Nilay G.- Dolayısıyla öğrencinin bağlamdan esinlendiğini görebiliyoruz, sanki hissedebiliyorsunuz bulutların yere inerek bir oyun peyzajına dönüşmesi fikrini. Bilemiyorum Elacım, senin aklında kalan?

Ela K.- Öğrenciler bu duyuların peşinden giderken kentin farklı noktalarında farklı bir takım yaşam alanları oluştuğunun da farkına vardılar. Mesela rıhtım kenarında, hemen içerideki sokaklarda çalışan öğrenciler başta zorlandılar, taşıtların bu kadar yoğun olduğu bir bölgede, minibüslerin sürekli kullandığı bir aks orası ana caddeye paralel. Yani aslında zor olan bir şeyi de başardılar, en azından zoru görmüş oldular. Bu kadar karmaşık bir ortamda çocuklar için nasıl bir peyzaj oluşturabiliriz sorusunu sordular. Tabii bu peyzaj yetişkinler tarafından da kullanmaya uygun olmalıydı. Yeni tasarım soruları ile uğraşabilmek için duyularla başlamak iyi oldu.

Nilay G.- Başlangıçta duyu ve duyguyu karıştıranlar oldu, dolayısıyla pek çok konuyu tartışma olanağımız oldu bağlamdan başlayarak. Hatırladığım kadarıyla ilk haritalarda duyu değil de duygular hatta emojiler bile gördük işte burada mutluydum, çöp kokusu vardı kötü hissettim gibi. O da çok önemli bir şey onu da tartıştık. Hatta bazılarına dedik ki tamam o kadar istekliysen ikisini de birleştir, yani bu duyu nasıl bir duyguyu ifade ediyor. Bir de tabi görselleştirme açısından kavramsal fenomenolojik bir deneyimin temsil edilmesi noktasında da çok deneme yaptılar. Birinci sınıf öğrencilerinin belki de en çok zorlandığı konulardan birisi bu. Çünkü maketle yollarını daha kolay buluyor gibiler ve bir takım deneyler yapmakta daha rahatlar.  Bu deneyim odaklı yaklaşımı ve tamsıl denemelerini takip neden projelerinde de sürdürmeye çalışıyorlar.

Öğrencilerin dediğiniz gibi içsel bir sorgulama süreci de geçirmeleri gerekiyor. Genel olarak mimarlık eğitimine bakarsanız, öğrencileri başlangıçtan itibaren nasıl yaklaşımlarla evriltmeye çalışıyorsunuz?

Nilay G.- Bireyin öznel deneyimi, içinde bulunduğu atmosferi hissedebilmesi, ve onu tasarımcı olarak da kurgulayabilmesi bizim için çok önemli. Dolayısıyla bu 1. sınıfta bir kenara bırakılabilecek bir şey değil. Ben ikinci sınıf stüdyosuna girdiğim dönemlerde de öğrencilerden önce bir atmosfer hayal etmelerini isteyerek başladım hep projelere.  Aksi takdirde çok form odaklı çözümler geliyor, biraz o mekânın ruhunu da işin içine dâhil etmek gerek.

Ela K.- Nilay’ın dediği gibi Mimarlık ve İç Mimarlık 1. Sınıf tasarım eğitiminde çok daha kavramsal çalışıyoruz. Belli temalar seçip mekâna ilişkin kavramlar geliştirmeye çalışıyoruz. Daha sonraki senelerde biraz daha azalıyor bu yaklaşım; odak daha çok program, fonksiyon, yapısal detaylar ve malzeme olabiliyor. Tabi bunun da kendi içinde bir mantığı var. Öğrenci bundan da bilgi ediniyor ama konsepti ve kavramsal mekân tasarımını eğitimin içinde iyi bir yere koymak lazım. Öğrenci mezun olup mesleki hayata ve uygulamaya atıldığı zaman eğer bu yaklaşımını, tasarıma yaklaşımını ve tasarımcı kimliğini tasarımına yansıtamıyorsa, o zaman bence büyük bir bocalamaya düşüyor. Eğitim süreci içinde öğrencinin tasarımcı kimliğini bulması çok önemli. O yüzden biz ilk projelerde kavramsal düşünme biçimlerine öncelik veriyoruz; ama stüdyoların ardından öğrencinin kendisine büyük sorumluluk düşüyor. Biz de şunu izliyoruz, bir öğrenci eğitiminin ilk yıllarından itibaren tasarımı kendi kafasında ne kadar çok yönlü sorgulayıp içselleştirirse ileride ki dönemlerde daha özgün ve yaratıcı olabiliyor.

Önceden Yeldeğirmeni’nde herhangi bir proje gerçekleştirdiniz mi?

Nilay G.- 3 yıldır Yeldeğirmeni’nde çalışıyoruz ama ilk kez bu kadar fenomenolojik bir yaklaşımla yola çıktık. Daha önce duyu haritaları yapmamıştık, bir arazi analizi yapmalarını istemiştik ama fark ettik ki her ne kadar örnekler de gösterseniz sınıfta ders de anlatsanız çok karşılığını bulmuyor. Dolayısıyla bu noktada acaba bireysel deneyim konusuna odaklansak daha iyi sonuç alır mıyız diye düşündük. Hakikaten daha verimli olduğunu düşünüyorum.

 

Projelere bakıldığında birinci sınıf olduklarını anlamak zordu aslında, kodu görmüş olmanın dışında. Demek ki farklı bir çıkış noktası vermenin öğrencilerde farklı bir karşılığı olabiliyor gerçekten.  Peki Yeldeğirmeni’nde önceden yapılan projeler ne üzerineydi?

Nilay G.- Aslında yine “playscape” adıyla verdik projeyi fakat başlangıçtan itibaren yaklaşımımız farklıydı. Projeleri değiştirerek, dönüştürerek ilerliyoruz. Yeldeğirmeni’nde ciddi bir potansiyel olduğunu ve yeterince verim alamadığımızı düşündüğümüz için aynı isimle yeniden kurguladık. Şu an sürdürdüğümüz proje ise “Kültür Durakları” projesi Haliç’te. Artık biliyorsunuz çok sayıda üniversite var, bunun yanında müzeler var. Dolayısıyla yine bir güzergâh belirleyip hatta ek duraklar da önererek, denizden yapılabilecek bir kültür turu için duraklar tasarlamalarını istedik. Deniz üzerinde platformlar üzerinde yine program açık, onlara bir taslak verildi ama kendi önerilerini de geliştirebiliyorlar.  Yani bir kültür turunun duraklarını tasarlıyorlar. Yine analizle başladılar ve arazi analizini duyu analizleri ile birleştirebileceklerini ifade ettik. Bazı öğrencilerimiz sadece duyu haritalamasıyla geliyor, şimdi arazi analiziyle duyu haritalamalarını bir araya getirip örtüştürmeye çalışıyoruz. Bu projede farklı konuları analiz etmeleri gerekiyor tabii.

Eğlenceli konuların işlenmesi mutluluk verici. Teşekkür ederim geldiğiniz için.

 

 


Sonraki yazı

TAK Kartal Kıyı Köşe Açılış Töreni

TAK Kartal Kıyı Köşe Açılış Töreni

Kıyı Köşe Tarım Sokak projesinin açılış töreni yapıldı.

Kartal ilçesinde kullanılmayan kıyı köşe mekanların tasarım yoluyla ...

devamı...

Önceki yazı

“Uluslarüstü bir fikir: Yolda Köşkü” / “A Transnational idea: Yolda Kiosk”

“Uluslarüstü bir fikir: Yolda Köşkü” / “A Transnational idea: Yolda Kiosk”

“Bu köşk “üçüncü boyut”un en somut ifadesidir. Burası uluslar ve kültürler arası iletişim ve mübadelenin ...

devamı...